9/12/2013




Bu jenerik bile yeterli bence eskiyi yaad etmek için :) Sıdıka dizisini gerçekten özlüyorum, şuanki diziler komedi yaptığını düşünüyorsa bence yanılıyorlar..

Aslında konuyu pek saptırmak istemiyorum ancak bu diziyi yazarken ülkemizdeki çakma diziler aklıma geldi bir anda

Gossip Girl ---> Küçük Sırlar
 Dawson'S Creek'S ---> Kavak Yelleri
 Married with children ---> Çocuklar Duymasın
 The nanny ---> Dadı Grey's anatomy ----> Doktorlar
 The jeffersons ----> Tatlı Hayat
 Sabrina the teenage witch ---> Acemi Cadı
 Abc boston legal ---> Aile Mahkemesi

Bunlar benim tespit ettiklerim..Tatlı Hayat gibi güzel bir dizinin dahi çakma olması gerçekten üzdü açıkçası beni..Ülkemizde Özgünlük ve Yaratıcılık sıkıntısı var maalesef.Oyuncularımız, şarkıcılarımız ve diğer ünlülerimiz kendi tarzlarını yaratmak yerine yabancıları taklit etmeyi tercih ediyorlar..Böyle giderse emin olun ileride taklit etmeyide geçip direk kopyalayacaklar herşeyi.

Neyse sizleri daha fazla eleştirilerimle boğmayayım ve biraz daha tebessüm etmeniz için diziden bir kesit koyayım :)

Sıdıka Dizisi

8/24/2013

Böylesine güzel ve komik bir film serisini unutacağımı düşünmediniz umarım :) Kim ne derse desin gelmiş geçmiş en güzel TÜRK filmlerindendir Hababam Sınıfı serisi...Rahmetli Rıfat Ilgaz'ın kaleminden dökülen romanı Kemal Sunal, Minür Özkul, Halit Akçatepe, Ayşen Guruda, Adile Naşit, Tarık Akan gibi çok değerli sanatçıların oynadığı naçizane filmlerdir..Yer yer güldüren, yer yer hüzünlendiren ve ders veren filmlerdir  Hababam Sınıfı serisi..İzlemeyeniniz yoktur konusu hakkında pek yazmak istemiyorum açıkçası :) Filmleri nasıl zorluklar içinde çektiklerini anlatan bir röportaj vardı ancak bulamadım eğer bulursam ekleyeceğim yazıma.

Yakın zamanlarda yapılan hababam sınıfını bu konuya dahil etmiyorum tabii.Çoğu yazımda belirttiğim gibi bir işi para için yapıyorsanız eğer gerçekten hakkını veremeyeceğiniz aşikâr .Çünkü zamanında eski hababam sınıfından kimse bu işi para için yapmadı ki zaten bir röportajda yanlış hatırlamıyorsam bazen sadece yol paralarını aldıklarını söylüyordu üstadlardan biri. Para almadıkları halde rol aldıkları filmlerin kalitesi ortada kimse kalitesiz film yapmışlar diyemez...

O kadar çok komik sahne var ki hangisini ekleyeyim diye düşündüm açıkçası :) sonra geleneği bozmamaya karar verdim sadece Hababam sınıfının o meşhur şarkısını ekleyeyim dedim kendi kendime..Yavaş çalındığında hüzünlü olan hızlı çalındığında neşeli olan o sihirli şarkı.

Hababam Sınıfı


Seni unutmaya ömrüm yeter mi 
Dön desem tersine dünya dönermi
 Gururum aşkım öyle düşmanki 
Geri dön beni sev dön diyemem ki
Bu dizeleri kimbilir kaç kişi tekrarladı şarkıyı dinlerken..Kimbilir kaç kişi aşk acısını bu şarkı ile pekiştirmek zorunda kaldı..Kimbilir kimler bu şarkı ile hıçkıra hıçkıra ağladı sırf sevdiğinden ayrıldı diye...

Şu şarkılarda o kadar çok duygu ve anlam yüklü ki.Gerçekten şaşırıyorum bazen dinlerken.Acaba ne kadar zamanda yazdılar, ne yaşadılarda kalemlerinden bu satırlar döküldü diyorum kendi kendime.Bazı okuyucular abartıyorsun diyebilir ama beni anlayan bir kesmin olduğunu biliyorum :)

Ümit Besen Nikah Masası'nda da yazdığım gibi sevdiğim ve saygı duyduğum sanatçılardan biridir.Ve ben Ümit Besen sayesinde org çalmayı öğrendim.İlk org çalarken onun şarkılarını denedim ne kadar başardım orası meçhul ancak Taverna müziğin duayeni olan Ümit Besen sayesinde hiç bir kursa gitmeden org çalıyorum.

Ümit Besen - Seni Unutmaya Ömrüm Yetermi


TÜRKİYE'de nostalji denildiğinde bence ilk akla gelen müzik türü Taverna müziğidir.Şarkılarda anlam aramaya gerek olmayan şarkılardır Taverna müzikleri..Şimdiki müzikler gibi saçma sapan sözleri olmayan, insana dertliyken daha çok dert katan şarkılardır.Bunlardan biri de efsanelerinde efsanesi olan Nikah Masası :)

Bu tür şarkılar artık pek dinlenmiyor ne yazık ki.Dinleyen insanlarada kro, geri kafalı gibi hiç yakışık almayan benzetmeler yapılıyor.Ve bu benzetmeleri yapan insanlar yabancı şarkı dinleyerek Avrupa, Amerika özentiliği yapan kişiliğini oturtamamış kişiler.Sırf tiki olmak tabiri caiz ise cool olmak için yok Metallica, Slipknot gibi yabancıları dinleyen insanlara gerçekten acıyorum :) Kendilerinin daha havalı olduklarını düşünselerde böyle anlamlı müzikleri aşağılayarak kendilerini küçük düşürüyorlar.Yanlış anlaşılmasın her yabancı müzik yada yeni moda olan müzikleri dinleyenler bu kategoride değil tabii...

Ümit Besen, Arif Susam, Cengiz Kurtoğlu gibi adını hatırlayamadığım Taverna müzik ile uğraşmış üstadlara yaptıkları anlamlı şarkılar için teşekkür ediyorum ve sizleri video ile baş başa bırakıyorum :)

Ümit Besen - Nikah Masası


Yine Wmaracı'ndan bir arkadaşın önerisi olan şarkıyı ekliyorum tekrar tekrar teşekkür ederim :)
Hatırlıyorumda..Sırf bu şarkıyı dinlemek için akşama kadar televizyonun başında dururduk :) Şarkı çıktığında define bulmuş gibi sevinir şarkıya eşlik ederdik.Minik ve temiz kalplerimizde taht kurmayı başarmıştı kısa sürede bu şarkı.

Zaman su gibi akıp geçti ama yine unutulmayan şarkılardan biri oldu Tarkan'ın Dudu şarkısı.Bundan önce birde kuzu kuzu vardı onuda ekleyeceğim en kısa sürede bloguma :) onunda ayrı bir yeri var 80 ve 90 nesilleri için :) Önceki yazılarımda yeni nesilden çok yakındım farketmişsinizdir.Ancak yeni nesilin hepsi kötü değil ve diğerleri gibi sıradan olmayan belkide arkadaşları tarafından eski kafalı yada ne bileyim sıkıcı olarak nitelendirilen kardeşlerimizin her zaman yanındayım.Ve böyle bir nesili değilde bizim nesilimizin çocuğu olmayı hakediyor onlar.Yine konuyu dağıttık şarkıya geçelim :) iyi dinlemeler



Tarkan - Dudu


Yine efsanelerden biri ile karşınızdayım :) Wmaracı'ndan bi arkadaş hatırlattı sağolsun şarkıyı bende ekleyeyim dedim :) Zamanında az hoplayıp zıplamadık bu şarkıda :) Bu şarkı tam 2000 yılında çıktı 21. yüzyılın en sağlam parçalarından biridir bana göre hala.

Artık yapılan şarkılar sadece para kazanmak için piyasaya sürülüyor ve buda şarkıların ömürlerinin kısa olmasına sebep oluyor.Eskisi gibi şarkı yapabilmek için ilk önce paranın esiri olmaktan kurtulmak gerekiyor bence. Bu yaz dinlediğimiz şarkıyı kış geldiğinde unutuyorsak bu işte bir sıkıntı var demektir.Bu şarkıyı unutan sayısı azdır.Belki ismini hatırlamayabilirsiniz ama ritmi ve müziği iyi hatırlıyorsunuzdur :)


The Underdog Project - Summer Jam


Eskilerin popüler şarkılarından biri olan Pump Up The Jam konuğumuz bugün :) Aslında yabancı şarkılara pek yazılacak birşey yok çünkü küçükken kulağa hoş gelmekten başka birşey çağrıştırmıyorlardı İngilizce bilmediğimiz için :)

Hoop hop tı ceeem 
pompiraap a litıl boy
auuuvaaa auuvaaaa

o zamanlar anladığım şeyler sadece bunlardı :) Bu şarkı bana Kadri'nin Götürdüğü Yere Git filmindeki Şafak Sezer'in repliğini hatırlatıyor :)





Technotronic - Pump Up The Jam

8/21/2013


Efsane animelerden biri olan Kaptan Tsubasa konuğumuz olacak bugün :) Tsubasa aslında anime olarak değil manga olarak çıkarılmış ilk olarak ve 1981 yılında çıkmış.Animeye ise 1983-1986 yılları arasında çevrilmiş. Ben de Vikipedia'nın yalancısıyım Vallaha :) Neyse bu kadar sıkıcı bilgi yeterli sanırım...

Düşünüyorum da aslında yeni nesil çook şey kaçırıyor ve farkında değiller bunun..Tsubasa gibi bir anime varken ve internet gibi bir nimet sayesinde istedikleri gibi ulaşabilme imkanları varken burun kıvırıyorlar...Tabii bu herkes için geçerli değil eminim yeni nesillerden de bu animenin hayranları vardır ama benim tanıdığım yok :) Ben10 gibi çizgifimlere 10 basar bence Kaptan Tsubasa.

Her gün izlemek için can attığımız bu animenin kahramanlarından biri de Wakabayashi Genzo isimli kaleciydi.Genelde küçükken kalecilik yapmayı sevenler hayranlıkla izlerdi Wakabayashi'yi ben de onların içindeydim tabii ki :) Onun yaptığı hareketlerden sonra dışarı çıkıp top oynarken kumda uçmaya çalışırdık topa ve üstümüz başımız perişan olurdu :) tabii sonucunda eve geldiğim de annemden bir ton azar işitirdim ama yine de beni yıldırmıyordu baskılar :)

Hatırlıyorum da eskilerde top oynarken herkes bir takım seçerdi kendine, kimi Galatasaray olurdu kimi Fenerbahçe...Ben ESKİŞEHİRSPOR olmayı tercih edenlerdendim her zaman :) herkes kendi maç yorumunu kendisi yapardı :) Abiler sırf topumuz olduğu için oynatırlardı bizi bazen :) kaleye geçirirlerdi sonrada onlara göre yavaş ama bize göre hızlı şut çekerlerdi hep :) O zamanlar dizimizin yarası bile bir süre üzdükten sonra mutluluk verirdi insana..Şimdi ki nesle bakıyorum neyse yorum yapmayacağım çünkü böyle aciz, hayattan zevk almayı bilmeyen, her şeyi teknolojiye endeksleyen bir nesil gördükçe kendimi kaybediyorum..

Kaptan Tsubasa

8/20/2013

Aslında başlığı misket yapacaktım ancak biraz kısa olur diye renkli bilyeler olarak değiştirdim :)

90'lı yıllarda tasodan sonra en popüler olan şey miskettir sanırım.Daha doğrusu benim yaşadığım çevrede öyleydi diyeyim :) Çocuk olduğum zamanlarda bakkala gidilir, bakkal amcadan bir avuç misket alınır sonrada oynamaya başlanırdı. Misketi oynarken dizler yere sürte sürte pantolonlar eskirdi, kirlenirdi ve eve gelince anneden bir ton aza işitilirdi "bu halin ne böyle" diye. Bu işi ticarete dökerdik küçükken güzel bir misket varsa elimizde başkalarına en az 2-3 misket karşılığında verirdik. Eğer canımız meybuz yada tipitip sakız çekti ise parayla bile satardık. Misket oynamak için belirlenen yerler olurdu genelde, herkes o civarda oynardı ve herkes "şöyle iyi oynuyorum, böyle süper oynuyorum" diye övünürdü. Tabii genelde en az 1-2 kişi 10 tane misket ile gelip eli boş dönerdi. Gidip bakkal amcadan tekrar misket alır hırs yapıp bu sefer yeneceğini düşünürdü ama yine ütülürdü.

Bir çok çeşidi vardı misket oyununun.
Bir üçgen çizerdik, sonra o üçgenin çizgileri üzerine misketleri doldururduk.Ona birkaç adım uzak bir yere düz çizgi çeker o üçgenin hizasından düz çizgiye en yakın yere misketi atmaya çalışırdık.En yakınına atan kişi başlardı oyuna..Herkesin en güzel misketi eldeşliği olurdu.Sonra o çizgiden üçgenin çevresindeki misketleri vurup çizgiden çıkarmaya çalışırdık ve çıkardıklarımız bizim olurdu..
Biri birine birkaç adım uzakta 2 tane düz çizgi çizer yine aynı şeyleri yapardık bu seferde o düz çizgi dışına çıkardıklarımız bizim olurdu.
Bir de kuyu kazıp birkaç adım öteye çizgi çizerdik.Yine o çizgiye yakın olan başlardı.Kuyunun içine atmaya çalışırdık.İlk başta atarsan puan kazanırdın.Tam olarak puanlama sistemini hatırlayamadım ama ilk atışta içeri sokan sanırım 2 puanla başlardı :) kuyuya sokan puan kazanırdı, rakibin misketini vuran puan kazanırdı.Ve kuyuya misket soktuğunda rakibin misketi kuyuya senin karışın kadar yakında o misketi de kuyuya atıp vurarak puan kazanırdın.Tabii bunda genelde tek misketlik iddaya girilmezdi herkes en az 4-5 misketini koyardı ortaya ki oyun daha da heyecanlansın :)
Hatırladığım yöntemler bunlar eğer aklıma başka yöntem gelirse güncellerim yazımı :)

Şimdi merak ediyorum acaba misketler olmasaydı biz küçükken bu kadar eğlenebilir miydik ? Ya da şimdiki nesiller misketler ile oynayabilseydi bizim kadar mutlu olabilirler miydi ?

Renkli Bilyeler